|
||||||||||||||||||||||||||||||||
|
TANRIÇA PSİKOLOJİSİ
DİŞİL ANLAYIŞIN kadınların bilincindeki dikkat çekici
uyanışına tüm dünya genelinde tanıklık ediyoruz ve bu uyanış
Batılılaşmış ülkelerde çok daha yoğun olarak gözlemleniyor. Çoğu erkek
bundan korkarak göz ardı ediyor, diğerleri ise bu uyanış karşısında
zorlanıyor, bunu bir nevi meydan okuma olarak algılıyor. Ataerkil toplum
anlayışına yönelik olarak tam bir antitez görünümü teşkil ettiğinden
dolayı radikal yorumcular bu uyanışı mecazi olarak “Tanrıça’nın geri
dönüşü” olarak adlandırıyorlar. Kadın bilincindeki bu hareketlenme ve erkeklerde
meydana getirdiği karşı tepki hayatımızı ve düşünce kalıplarımızı yavaş
yavaş da olsa geri dönülemez bir şekilde her yönden değiştirmeye
başlıyor. Kendimize, değerlerimize, siyasi anlayışımıza, karşı cinsle
olan ilişkilerimize ve evrendeki yerimize yönelik kabullendiğimiz her
şey bu uyanış karşısında zorlanıyor. Dişil unsura yönelik bu yeniden uyanışın kökenleri
nelerdir acaba? Böyle büyük bir bilinç değişimi nasıl başlamıştır?
Çoğunlukla siyasi nitelikli midir? Şüphesiz, feminizm hareketi bu büyük değişimin
çağımızdaki en önemli kaynaklarından biridir. Ancak kadınların büyük
çoğunluğu politik ve entelektüel anlamda çoğu feminist kadar donanımlı
değildir. Feminist bakış açısı sadece çok küçük ama yine de önemli
orandaki bir kadın kitlesi adına genel olarak konuşmaktadır. Çalışan ya
da çalışmayan kadınların çoğunluğu esas rolleri itibarıyla en çok eş,
sevgili ya da anne olarak kendilerini tam hissetmektedirler. Öte yandan kadınların büyük önem taşıyan bir başka
kesiti daha vardır. Bu kadınlar çoğunlukla yalnız yaşayan ve pek de
tanınır olmayan şairler, ressamlar ve müzisyenlerdir; arka planda ise
şifacı, terapist, herkesin danıştığı bilge ve mistik kadınlar olarak da
sessizce hayatlarını sürdürmektedirler. Bu büyük değişiminin
homurtularını onlar da işitmektedir ve sesleri feminist kız kardeşleri
denli gür olmasa da katkıları muazzam önemdedir. Tanrıça psikolojisi tüm
bu kadınları içermek durumundadır.
Tanrıça Nedir? TANRIÇA
tabiri ile hem kendi içimizde hem de çevremizdeki kadınlar
dahilinde fark ettiğimiz karmaşık bir dişil karakterin psikolojik
tarifini kastediyoruz; bu tarif kültürümüz çerçevesinde rastladığımız
imaj ve simgeleri de kapsıyor. Örneğin, şehirlerde gördüğümüz son derece
şık giyimli, zeki ve genç bir kariyer kadını
Athena kadını dediğimiz tanrıça tipinin canlı, somut halini
teşkil ediyor; Athena ismi ise Antik Yunan’da Atina şehrine hükmeden
tanrıçadan gelmekte. Günümüzde son derece geçerli ve popüler olduğu için
magazin dergileri, sinema filmleri ve romanlar bir model olarak tekrar
tekrar onu öne sürüyorlar. Öte yandan Athena gibi bir tanrıça tipi medya modeli
ya da klişeden çok daha fazlası aslında. Athena oldukça karmaşık ve
gelişmiş bir bilinç halini de temsil ediyor; bu bilinç hali ise bu
tipteki kadınların duygu dünyalarıyla, düşünce ve davranış şekilleriyle
ilgili her şeyi karakterize ediyor. Athena kadınının en belirgin
özellikleri çalışkan, başarı odaklı, bağımsız ve entelektüel olmaları.
Eğitime değer veriyorlar, yüksek bir siyasi ve sosyal farkındalıkları
var, genellikle de kariyerleri eşlerinden ve çocuklarından önce geliyor. Böylesi kadınların davranışlarının arkasında, onları
başlı başına bir tip haline getiren temel bir
dinamik var. Bu
dinamiğin bir kısmının sosyal olarak edinildiği, diğer bir kısmının ise
doğuştan geldiği, içsel olarak bulunduğu görülmektedir. Böylesi bir
psikolojik dinamik bir grup bireyin tamamında gözlemlendiğinde, Jung’un
tabiriyle buna arşetip deniliyor. Jung en saf halleriyle mitolojide ve
edebiyatta rastladığımız, farklı kılıklara bürünmüş hallerde ise
herkesin rüyalarında ve fantezi dünyalarında ortaya çıkan bu dinamik
tiplerini gözlemleyen ilk kişidir. Günümüzde ise bu dinamikler sinema
filmlerinde, televizyonlarda gösterilen pembe dizilerde ve medyanın
tanınmış kişilerin yaşamlarına yönelik yaptığı yayınlarda rahatlıkla
gözlemlenebilirler. Öyleyse
tanrıça mitolojik bir hikaye ya da destan metninde dişil
arşetipin alabileceği formlar şeklinde nitelenebilir. Masallarda ise bu
arşetip bir prenses, kraliçe ya da cadı olarak gözlemlenebilir. Bizler
rüya gördüğümüzde veya hayallere daldığımızda da bilinçdışı zihnimiz
kültürümüzdeki arşetipsel imgelere ait ortak bir havuzdan yararlanabilir
(Jung bu havuza kolektif bilinçdışı adını vermektedir). Tanrıça Athena Homeros’un İlyada Destanı’nda yer
aldığı şekliyle genç, savaşçı kahramanların koruyucusu ve refakatçisidir
fakat bu tanrıçanın dönemin Yunan halkı için diğer pek çok işlevi daha
vardır. İster antik Yunan’da ister modern kentli kadınlarda olsun
agresif, hırslı ve yüksek bir medeniyet seviyesindeki insanlar dahilinde
yükseliş gösteren oldukça karmaşık, dişil bir enerji dinamiğini imgesi
dahilinde bir araya toplamaktadır o. Bu anlamda, Athena’nın günümüzde de
hayatta olduğunu düşünüyoruz. Günümüz toplumundaki pek çok kadının ortak
davranışlarına, tavırlarına, görüş ve ideallerine ilham verdiğini, bilgi
kaynağı teşkil ettiğini gördüğümüz psişik enerji alanını bir tanrıça
olarak enkarne etmektedir.
Temel Tanrıça Tipleri MODERN KADININ ve günümüz toplumunun yaşamında azami
etkinlikte yer aldığını gözlemlediğimiz altı temel Yunan tanrıçasını
seçtik. Bu altı tipin temel özellikleri ise şöyle özetlenebilir:
§
Athena Kadını:
Bilgelik ve uygarlık tanrıçası tarafından yönetilir; başarı, kariyer,
eğitim, entelektüel kültür, sosyal adalet ve siyasetle ilgilidir.
§
Afrodit Kadını: Aşk
tanrıçası tarafından yönetilir; temel ilgi alanları ilişkiler,
cinsellik, aşk, ilgi çekici olmak, romantizm, güzellik ve sanatsal
ilhamdır.
§
Persefon Kadını:
Ahiret tanrıçası tarafından yönetilir; medyomluğa yatkındır; ruh
dünyaya, okült kavram ve bilgilere; sezgisel, düşsel ve mistik
deneyimlere, ölümle alakalı konularla ilgilidir.
§
Artemis Kadını:
Vahşi doğa tanrıçası tarafından yönetilir; pratik ve atletiktir.
Macerayı, fiziksel kültürü, yalnızlığı, doğada bulunmayı ve açık havayı,
hayvanları sever. Çevrenin korunması, alternatif yaşam biçimleri ve
kadınların oluşturduğu gruplarla ilgilidir.
§
Demeter Kadını:
Ekin tanrıçası tarafından yönetilir; verimliliği, beslemeyi ve çocukları
seven, annelik meziyetlerine sahip bir kadındır. Çocuk sahibi olmanın,
doğurganlığın, kadına özgü döngülerin tüm yönleriyle ilgilidir.
§
Hera Kadını:
Gökyüzü kraliçesi tarafından yönetilir. Evlilikle, erkeklerle olan
birlikteliklerle, ayrıca kadının lider ve kural koyucu olduğu her yerde
güçle ilgili meselelerle ilgilidir. Erkekler de tanrıça tiplerinin etkisine maruzdur.
Kadın suretindeki bu etkileri genellikle kendilerine daha yabancı olarak
deneyimleseler de bunlara karşı ya çekim hissetmekte ya da güçlü
tepkiler duymaktadırlar. Psikolojik açıdan baktığımızda, erkeklerin
tanrıçaları kendilerine çekici ya da itici gelen medyatik imajlarda
olduğu gibi, çevrelerindeki kadınlara
yansımış olarak da deneyimlediklerini söyleyebiliriz. Erkeklerin kadınlarla olan tüm ilişkilerinin, bir
veya daha fazla tanrıça enerjisiyle ve bu enerjilere özgü belirli
arşetipsel kalıplarla şekillendiğine inanıyoruz. Bir erkek
bilinçdışından hareketle bir kadında Demeter’i, diğeri ise ilişkilerini
kontrolüne alması için Hera’yı arıyor olabilir pekala.
Tanrıça Lisanının Gücü
JUNGÇU teoriye göre tanrıçalar arşetiplerdir. Bunlar
kelimenin daha geniş anlamıyla
dişil diyebileceğimiz düşünce, his, sezgi ve davranışlarımızdaki
duygusal kalıpların başlıca kaynağıdır. Her nevi yaratıcı ve ilham
kaynaklı düşünce, besleyici anaç hisler, annelik ve hamilelik halleri,
tüm tutku ve arzular, cinsellik, bağlanmaya yönelik tüm itkiler, sosyal
dayanışma duyguları, birlik olma hali, arkadaşlıklar, ortak bir görüş
etrafında bir araya gelen gruplar, tüm birleşme ve kaynaşma halleri;
ayrıca kendine katmaya, içine almaya, yıkmaya, çoğalmaya, üretmeye,
benzerini yaratmaya yönelik tüm dürtüler dişil unsurun evrensel
arşetipine özgüdür. Ne var ki modern akademik psikoloji, eril
çıkarımlara duyduğu aşk çerçevesinde zihinsel ve ruhsal olarak körelten
bir lisanı yeğleyerek “içgüdü,” “dürtü,” “güdü” ve “davranış kalıpları”
gibi tabirleri kullanmaktadır. Oysa bu nevi kelimeler insanın hayal
dünyasında hiçbir imge oluşturmamakta, ruhunda hiçbir idrak ışığı
yakmamaktadır. Arşetipçi psikolog James Hillman’ın da parmak bastığı
üzere “psikolojinin lisanı insan ruhuna yönelik bir aşağılamadır.” Öte yandan Antik Yunanlar ve tüm antik kültürler bu
enerjileri ruhsuz birer soyutlama olarak değil, ruhsal olarak canlı,
yaşayan kuvvetler olarak idrak etmiş, psikolojik süreçlerimiz üzerinde
daimi olarak çok kuvvetli tesirlerde bulunan güçler veya enerjiler
şeklinde algılamışlardır. İnsana özgü davranış ve deneyimlerin farklı
yönlerini aktive eden, şekillendiren spiritüel güçleri idrak
ettiklerinde bu fenomenleri “tanrı ve tanrıçaların cebri” olarak
nitelemişlerdir. Jung bu nedenle, “her kompleksin özünde bir tanrı veya
tanrıça vardır,” ifadesinin üzerinde durmuştur. Dolayısıyla antik
dönemde bu güçlere atfedilen isimler (Afrodit, Athena, Demeter vb.) ve
hikayeler bizim bugün kompleks dediğimiz şeyleri insanların nasıl canlı,
yaşayan formlar olarak gördüğünü ve kişileştirdiğini yansıtmaktadır.
Tanrıçalar efsaneler dahilinde pek çok defa ve değişik şekillerde
kişileştirilmiştir; ancak bunlar yine de herhangi bir kadının aşık
olduğunda (Afrodit), bir ideale yönelik ilham duyduğunda (Athena) ya da
kendisini tamamen annelik rolüne verdiğinde (Demeter) sergileyebileceği
davranış ve hislerin
tipik halleridir. Hayatımızda bir tanrıça enerjisi ortaya çıktığı zaman
yaptığımız her şeyin büyük değişimler içinde olduğunu görürüz; aniden
çılgınca aşık olmuşuzdur, bir amaç yönünde tutkuyla seferberliğe
koyulmuşuzdur ya da dünyaya gelecek bebeğimiz için hazırlıklara
girişmişizdir vb. Davranış ve eğilimlerdeki bu ani dalgalanmalar veya
radikal değişimler Jung tarafından da gözlemlenmiştir; dolayısıyla Jung
arşetiplerin davranış ve eğilimleri sadece yapılandırıp
şekillendirmediğini, onları büyük dönüşümlere de uğrattığını
kaydetmiştir. Şair Robert Bly, Jung’un değerlendirmelerine yorum
getirerek arşetiplerin dönüştürücü tanrıçalar gibi olduğunu söylemiştir çünkü ergenlik,
evlilik ya da vefat nedenli yas dönemleri gibi hayatımızdaki önemli
değişim evrelerinde ortaya çıkmakta; hislerimizi, anlayış ve
algılarımızı, eğilimlerimizi ve davranış şekillerimizi tamamen
değiştirmektedirler. Eğitim sistemimizin mantık temeline dayalı olması
nedeniyle antik efsanelere -tanrı, tanrıça ve kahramanların
hikayelerine- batıl birer saçmalık gözüyle ve tepeden bakma
eğilimindeyiz. Gerçekte ise bunlar son derece bilge, yüksek seviyeli,
çok yönlü ve detaylı psikoloji. Sadece, akademik psikolojinin mekanik
çıkarımları dahilinde değerlendirilmeye alınmayıp daha çok resimlerin,
dramanın ve öykülerin şiirsel dilinde kendilerine yer buluyorlar. Aslına bakarsak, o ya da bu kılığa bürünmüş olsalar
da tanrıçalar hala aramızdadır ve güçlü tesirlerini hepimizin hayatına
yansıtıyorlar. Öte
yandan günümüz kadınının iç dünyası ve hayatı dahilinde bu tanrıçalardan
hiçbiri tamamen mutlu değil. Hiçbiri tamlık, bütünlük içinde değil ve
ipuçlarını vermiş olduğumuz yaraları taşımakta. Anne-Tanrıça’nın
bütünleşmiş inancının çok uzun zaman önce yitip gitmiş olmasına rağmen,
her kadının (ve pek çok erkeğin) derinliklerinde O’nun bir zamanlar
temsil ettiği sevgiye, itibara ve insan bilincini kat kat aşan bütünlük
vizyonuna geri dönmek yönünde bastırılamaz bir arzu var.
Parçalanmış Tanrıçaların Şifalandırılması KADINLAR OLARAK yapımıza hangi tanrıçanın hakim
olduğunu, erkekler olarak ise hayatımızı en çok hangisinin etkilediğini
net olarak anladığımızda bu sefer karşımıza daha zor bir iş çıkıyor. Bu
durumda, içimizde zayıf kalmış, ihmal edilmiş ya da derinden yaralanmış
hangi tanrıça varsa ona kulak vermemize, ilgi göstermemize ihtiyaç var. Arkadaşlarla ya da tuttuğumuz günlük aracılığıyla
kendimizle diyalog halinde olmak tanrıça yaralarının
iyileştirilmesindeki ilk aşamadır. Eğer içimizdeki Athena’nın, yine
içimizdeki Demeter’e karşı en azından yabancı bir tutum içinde olduğunu
kabul etmesini sağlayamazsak kariyerimiz ve çocuklarımız arasında
yaşadığımız ikilemi aşmak için ne umut kalır ki. Çatışma halindeki
tanrıçaları, ruhumuz ya da arkadaş grubumuz dahilinde, birbiriyle
bilinçli olarak etkileşime geçmeye bir kez teşvik edersek muazzam bir
enerjiyi harekete geçirebiliriz. Bu enerji, tanrıçaları taşıdığımız o
cansız, umutsuz ya da izole yerlerden onları dışarı çıkarabilir.
Özeleştiri yapmak, pek çok şeyi yeniden değerlendirmek ve değişmek için
çok güçlü fırsatlar yaratabilir. İçimizde sadece tek bir tanrının gelişmesine izin
vermek ve onunla yaşamak son derece kolaydır. Ancak bunu yaptığımızda
tek taraflı ya da Jung’un tabiriyle nevrotik bir hale geliyoruz.
Dolayısıyla arşetipsel kompleksin dürtüsel olarak zorladığı “yıkıcılık
ve ayrılıkçılığa” yakalanmış oluyoruz ki bunu kolektif olarak Antik
Yunanlılar’dan miras aldığımız görülüyor. Bir kadın hiç kariyer sahibi olmayarak ve
çalışmayarak (Athena’yı dışlayarak), cinselliğine hiç söz hakkı
vermeyerek (Afrodit’i göz ardı ederek) ya da içsel dünyasına hiç
yönelmeyerek (Persefon) sadece ailesinin reisi konumuna sıkışıp
kalabilir. Bu durum kırılgan, nevrotik bir davranış şekline ve tek
taraflı bir tanrıçaya, yani Hera’nın yalnız bir şablonuna davetiye
çıkarır. Aynı şekilde entelektüel kadınlardan (Athena) kaçan, anaç ruhlu
(Demeter) ya da güçlü kadınlardan (Hera) uzak duran ve sadece çekici
partnerlerin arayışında olan bir erkek ise Afrodit’in nevrotik bir
parçasına saplanıp kalır. Hepimizin içimizdeki tanrıçalara kulak vermeye ve
onları başkalarının içinde de fark etmeye olağanüstü derecede
ihtiyacımız var. Tanrıçaların hikayelerini, kahkahalarını ve
gözyaşlarını, oyunlarını ve kutlamalarını birbirimizle paylaşmamız
gerekiyor. Her tanrıçanın anlatılacak bir hikayesi var, yapacağı bir
katkı, aktaracağı bir bilgelik var: Afrodit aşk için her şeyi riske
atarken, Hera evliliğinin yıkılmasından korkuyor; Demeter çocuklardan
büyük mutluluk duyarken, Persefon içe yönelmeyi ve vizyonları benimseyip
aziz tutuyor; Athena artan hareketliliğin arayışındayken, Artemis
ormanların içindeki kulübesini özlüyor. Fakat her biri diğerinin
bilmediği bir şeyler biliyor. Halbuki içe ya da dışa yönelik olsun,
tanrıça enerjileri kadınlar ve erkekler arasında görüş alışverişine
yönelik oldukça tatminkar bir iletişim birliği kurabilir. Dostlarımızla, ailemizle ya da çalışma
arkadaşlarımızla birlikteyken, bu ya da diğer pek çok yolla tanrıçaları
ve tanrıça psikolojisinin lisanını hayata geçirebiliriz. Bunu
yaptığımızda, çok güçlü bir enerji dinamiğinin tüm çevremizde
şekillendiğini ve ince seviyelerde pek çok değişimin meydana geldiğini
de görebiliriz. Bu büyük bir sevinç nedenidir: Kayıp tanrıçalar
hayatlarımıza geri dönmektedir! Kaynak: Yazarın Goddess Within adlı kitabından yapılan alıntıyı çeviren: Engin Vural, özetleyen: Neslihan Kosova.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||