anasayfa hakkimizda linkler iletisim
   
   
   
SİTE PLANI
Şifa Nedir
Bireysel Hizmetler
Uygulamalar & Teknikler
Eğitimler
Psişik Korunma
Aura ve Enerji Alanı
Tamamlayıcı Yöntemler
Ruhsal Şifacılar
Yazılar
Kitaplar
 
 
 
   

Terapötik Temas (Therapeutic Touch)

Sırasında Kişiliğin Yüksek Derecede Ortaya Çıkışı

 

Dr. Dolores Krieger

 

Geçen yirmi yıl zarfında insan ifadesinin iki alışılmadık ama birbirinden farklı tarzı Batı kültürüne girmiştir. Her ikisi de, insanın evrendeki yerini ve diğer insanlarla olan ilişkisini algılama şeklindeki radikal bir harekete damga vurmaya yaramıştır. İlki, anlamını oldukça teknik olan bilgi çağından, henüz hızlanmaya başlamış olan bir çağdan sağlamıştır. Bununla birlikte, uzun zamandan beri kabul edilmiş işaretleri, geleneksel ve tutucu kültürel törelerin sinyallerini şimdiden önüne katmıştır ve bunları hızla bilgisayar dilinin temellerine ve mantıklarına çevirmektedir. Zamanımızın benzersiz bir ifadesi olan ikinci tarz, insanoğlu olarak potansiyellerini gerçekleştirmelerine yardımcı olacak kişisel gelişim deneyimlerinin arayışında olan insanların eşsiz bireysel ağ organizasyonlarından doğmuştur. Bu ifade, en önemli yorumunu bedenle bağlantılı dil, özellikle dokunma dili sayesinde bulmuştur.

Bu iki temel hareketin paralel bir şekilde gelişmesi, çağımız için yeni bir tanım getirmiştir: yüksek teknik/yüksek dokunuş. Bu fenomeni ilk olarak tanımlayan Naisbitt’e göre, toplumumuzun yüksek teknolojiye dayanan girişimlerin kişisel olmayan ortamıyla daha çok ilgilenmesiyle birlikte, telafi edici yüksek dokunuş için güçlü bir gereksinim de artmaktadır. Naisbitt şunları ifade etmektedir: “Çevremizde yüksek teknoloji arttıkça, insan dokunuşuna da o kadar gereksinim olacak... Yüksek teknoloji/yüksek dokunuş. Prensip, fiziksel ve ruhsal gerçekliğimiz arasındaki dengeye olan gereksinimi sembolize etmektedir.”

İnsani potansiyel hareket hızının büyük bir kısmı, kendini iyileştirme gereksiniminden doğmuştur. Ancak, bu şifa gerçekleştikten sonra, birçok kişi başkasını iyileştirmeyi öğrenmeye geçmiştir. Bir kere iyileştiklerinde (Eski İngilizce’deki haelen kelimesi bütün yapmak anlamına gelmektedir) bu bireyler, başka insanların da bu bütünlük potansiyeline sahip olduklarını görmekte ve onlara da iyileştirici bir şekilde dokunulabileceğini anlamaktadır.

Sağlıklı insanların birçoğu bir enerji taşmasının, şu anki fiziksel gereksinimlerinin ötesinde olan bir enerji fazlalığının farkındadır ve şefkatli olanlar, bu iyilik duygusunu hasta olan kişilerle paylaşmak istemektedir. Önemli şifaların oluştuğu ender örneklerde, bunun nasıl gerçekleştiği iyi anlaşılamamaktadır. Başkalarına yardımda başarılı olan insanlar, sözel olarak anlatmakta zorlandıkları bir şeyin, kendi içlerinde bilinçdışı bir biçimde oluştuğunu ve bunun bir şekilde şifacı doğası olan bir enerjiyi hasta kişiye ilettiğini söylemektedir.

Kontrollü şartlar altında, yakın geçmişte yeterince şifa örneği gerçekleşmiştir. Bu da şifa için kullanılabilecek bir potansiyelin olduğu ve kişinin şifacı rolünü öğrenebileceği güvenli öğretme stratejilerinin bulunduğu varsayımlarını güçlendirmektedir.

Dora Kunz’la birlikte geliştirmiş olduğumuz, Terapötik Temas adlı şifa yöntemi, geleneksel ellerle şifa verme uygulamalarına benzer olsa da bazı yönleriyle onlardan ayrılır. Geçen on sene süresince, Terapötik Temas yöntemini sağlık alanında çalışan yaklaşık sekiz bin kişiye öğrettim. Bu eğitimin çoğu üniversitelerde, hastanelerde veya profesyonel organizasyonların desteği ile gerçekleşmiştir. Bu resmi kurumların yapısından dolayı, bu öğrencilerin deneyimlerini sistemli bir şekilde, çeşitli anketler ve kişisel görüşmeler sayesinde izleme fırsatı olmuştur. Onların raporları, Terapötik Temas gibi, kişiselleştirilmiş etkileşimle ilgili olmanın, şifacı rolündeki kişinin, başkalarına yardım ederken, kendi sınırlamalarını aşmasına olanak sağladığını ortaya koymuştur. Eğer böyleyse, Terapötik Temas, fertlerinin dengeli olgunlaşmasına ilgi gösteren açık bir toplumun desteklemek isteyebileceği öğrenilmiş bir davranış tipi olabilir.

Yukarıda belirtilen anketlerden ve görüşmelerden gelişigüzel birkaç örnek, kişisel ego eğiliminin aşılmasına doğru bir harekete işaret etmektedir. Güçlü bir merhamet hissi ile güçlendirilmiş ve niyetlilikle netçe odaklanmış olan, başkasını iyileştirme eyleminin genellikle kişinin özünü, kişinin kendi varoluşunun daha yüksek seviyeleri ile temasa geçirdiği gözlenmiştir. Belli bir zaman süresince kişilik, artık sadece egoya bağlı olmadan, daha kompleks olan, daha yüksek derecede uyum ve organizasyon sergileyen ve daha birleşik olan yüksek derece psikodinamik ve kavramsal yapılarla kendini özdeşleştirir. Bu farklılaşma, kişilik tarafından içselleştirildikçe, ortaya çıkmakta olan yüksek derecedeki yapı, bilinçli olarak kişinin, çevreyle ve diğer insanlarla etkileşimleri hakkındaki algılarını ve onlara tepkilerini yeniden yönlendirmesi için kullanılabilir.

Aşağıdaki örnek ifadelerden de görülebileceği gibi, öğrenci şifacılar, iyileştirme eylemi sırasında yaşanan, aslında sözsüz olan bilinç hallerini sözel olarak yorumlamak için çaba göstererek, bilinçdışı unsurları bütünleme girişimlerinde derin düzeyde bir kararlılık göstermektedir. Hem Jung analizinde, hem de Hinduizm gibi, egonun derin bir anlayışını ortaya çıkarmak üzere yapılanmış olan dinlerdeki uzmanlar “...ego çevresinde yoğunlaşan psişik yer çekiminin merkezinin geri çekilmesi... (bunun sonucu olarak) ego merkezli değil, dış merkezli yeni bir psişik durumun yaratılmasını, yani bilincin merkezinin hareket halinde olduğunu” söylemektedirler. Aktif egonun dayandığı belirli unsurları yeniden yönlendirme sürecine, Jung’un ifadesiyle, sembolik yaşam veya bireyselleştirme süreci denmektedir. Bu, bütünleşmeye, düzene, bütünlüğe ve öz değişime çaba gösteren kişilik tarafından ayarlanan psikodinamik bir operasyondur. Bu tür yüksek düzey bir ortaya çıkış, algı ve kimlik hissinde; duygusal halde; değerlendirici ve bilişsel süreçlerde; zaman ve mekan yönlendirmesinde; kişinin deneyimden nasıl anlam kazandığında önemli değişimlerle kendini gösterir.

Kişiliğin derin yapılarının böyle yüksek düzey ortaya çıkışının merkezinde olduğu görülen Terapötik Temas yönteminin en önemli aşaması, şifa sürecini başlatan yoğunlaşma eylemidir. Yoğunlaşma, şifacının dikkatini içine, özünün bilincinin en iç noktalarına doğru çevirdiği sürekli bir içsellik eylemidir. Eylemin kendisinde, kişi nitelik olarak farklı bir bilinç ve sessizlik haline girer. Şifacı, iyileştirilecek kişinin sorununu değerlendirmeye çalışırken ve o duruma yardımcı olmaya ya da onu iyileştirmeye devam ederken, bu yoğunlaşma halini Terapötik Temasın diğer aşamaları süresince korur. Böylelikle, bu yoğunlaşmış bilinçli hal, şifa deneyimi boyunca devam eder.

Carrington, yoğunlaşmanın sınırlarının “geçirgen” olduğunu söylemektedir. Bu yüzden deneyim yelpazesi, derin ruhsal bir farkındalıktan, hoş bir engin rahatlık duygusuna kadar varabilir. İçsel deneyim, kişinin kendisine ve eylemden neler beklediğine bağlıdır. Tartıştığımız durumda, iyileştirme eyleminde, bunun epeyce merhamet ve özgecilikle ele alındığını varsayabiliriz; ancak motivasyon ne olursa olsun, yoğunlaşma eyleminde kişinin, kendisini özün ince enerjilerine açtıkça, her şeye nüfuz eden bir ilişki duygusunun farkına varacağını belirtebiliriz.

Zaman içerisinde bu dikkatlilik, bireyin yaşam tarzını önemli bir şekilde etkileyebilir; çünkü yoğunlaşma kişinin günlük yaşam aktivitelerinin arka planına meditatif bir nitelik katar. Kişi yavaş yavaş o halin kendine “ait olduğunu”, “gerçekten de” o gerçekliğin bir parçası olduğunu anlamaya başlar. Bunu çok kısa ve dolaylı yaşayanlar bile, bu halde olduklarında, kendilerini “iyi”, “bütün”, “yönlendirilmiş” hissettiklerini, fırsat olduğunda hemen o yöne döndüklerini, bunun kendilerinin temel davranışı haline geldiğini söylemektedir.

Yukarıda sözü edilen örnek grubunda, bilinçteki önemli değişimlerle ilgili bazı sorulara cevap verilmiştir. Örnekler kısıtlı olmakla beraber örnek grubu bütün olarak temsil edebilecektir.

 

Egonun yaşamı sürdürmeye ve dış dünyadaki etkileşime aktif şekilde dahil olmasından dolayı, sorulan ilk sorulardan biri şudur: (Terapötik Temas uygulaması sırasında ve sonrasında) dışsal ortamı nasıl hissediyorsunuz, yani etrafınızdaki insanları ve olayları algılamanızda bir değişiklik var mı? Grubu temsil eden cevaplar şöyleydi:

A. Terapötik Temas sırasında dış ortam daha az önemli olmaya başlıyor. İşimde, zihnim birden fazla aktivitede olma eğiliminde, ancak Terapötik Temas yaparken bu dışsal uyarıcılarla teması bir derece kaybediyorum. Yoğunlaşmadan sonra, özü daha fazla duyumsuyorum ve dikkatim hastayla olan etkileşimime odaklanıyor. Odada bulunan diğer insanlar, daha uzakta gibi geliyor ve genellikle birisi beni çağırdığında, onları ikinci veya üçüncü seslenişten sonra duyuyorum. Mobilya, araçlar ve diğer cansız nesneler dengeli gibi görünüyor. Ancak kalp monitörlerinin ve respiratörlerin seslerini duymazlıktan geliyorum. Hastayla terapik etkileşime odaklanmamı kolaylaştırmak üzere, sanki ses ve hareketleri filtreden geçiriyor ve dış ortama yapay bir sakinlik yerleştiriyorum.

B. Dış ortama daha az tepki veriyorum. Etraftaki sesleri duysam da bu uyarıcılara yanıt vermiyorum. Onlar önemsiz. İyileştirilen kişinin alanıyla birlikte kendi alanım, farkındalığımın odağını oluşturuyor.

C. Tanrı, evren ve iyileştirilen kişiyle bir birlik duygusuna kapılıyorum. Bu mekanda kaldığım sürece, etrafımda olan bitenin pek farkında değilim.

D. Kendimi ortamdaki tek huzurlu şey olarak hissediyorum. Diğer şeyler gürültülü olabilir ve diğer insanlar sinirleri kalkmış gibi hareket edebilirler. Ancak ben Terapötik Temas sırasında huzurun temsiliyim.

E. Her şeye normal dokunma, duyma, görme gibi duyulardan daha fazla dikkat ediyor gibiyim ve kolayca açıklayamayacağım bir şekilde, üzerinde çalıştığım kişinin çok derinden farkındayım.

F. Tekrar zengin bir duyguya sahibim veya etrafımdaki doğada daha zengin renk ve doku hissediyorum. Arkadaşlarımın ve kendi gereksinimlerimin daha çok farkındayım. Başkalarıyla ve doğayla daha fazla bir birlik duygusuna sahibim.

G. Dış ortam ayrılmış, sessiz ve “ahenkli” görünüyor.

H. İnsanların veya nesnelerin içine bakma eğilimindeyim; onların içsel karakterlerini anlamaya çalışıyorum ve bunu önceden hiç kavramadığım bir şekilde anlayabiliyorum.

I. Terapötik Temas yapılırken, diğer nesneler ve insanlar “uzakta” gibi geliyor. Algımı rahatsız etmelerine izin versem bile, onları hala uzakta gibi görüyorum. Eğer uzaklık duygusunun geri gelmesine, uzaklığı normalde algıladığım gibi görmeme izin verirsem, o zaman normal halimdeyim ve Terapötik Temas uygulaması yapmıyorum.

Örnek gruptakilere Terapötik Temas sırasında kendilerini ne tür rollerde algıladıkları veya kendi kişilik duygularını tanımlamaları istendiğinde, sıklıkla verdikleri yanıtlar kendi rolleri konusunda derinde yerleşik bir çekingenlik göstermiştir.

A. Şifa verirken, kendimi şifa, barış veya sevgi adına uygun enerjileri yollayan bir kanal olarak görüyorum. Bu enerjilerin kaynağı benim içimden başlamıyor gibi, fakat sanki ben ondan faydalanıyorum.

B. Terapötik Dokunuş uygularken, kendimi evrensel zihin enerjisinin bir şifacısı olarak görüyorum. Ben, evrensel gücün bir uzantısının sadece küçük bir yüzüyüm, fakat buna rağmen iyileştirici güç ve sevgi gücü veya bilinç için birleştirici bir bağlantıyım.

C. Ben, tüm enerjinin yaratıcı kaynağı olan Tanrı’mın bir aracıyım. Ben sadece kendimi akış için temizliyorum ve şifa enerjisinin görevini yerine getirmesini sağlıyorum. İyileşen kişi ise bunu alıp, gerektiği ve istediği şekilde kullanıyor.

D. Kendimi hastanın sevecen, farkında, sorumlu bir yardımcısı olarak görüyorum. Hastalar iyileştirmeyi kendileri gerçekleştiriyor. Ayrıca, her deneyimde kendim için kesin bir büyüme süreci oluşuyor. Terapötik Dokunuş bana kendime yardım edebileceğimi gösterdi (artık bahane yok!). Benim gerçekleştirebileceğim veya gerçekleştireceğim çok daha fazla potansiyel olduğunu hissediyorum; kişiliğime eklenmiş bir derinlik ve farklı bir boyut hissediyorum.

Şifanın, şefkatin zorlayıcı etkisi altında gerçekleştirilen bir davranış olduğunu varsayarak, örnek gruptaki deneklere, bu yüzden kendi duygularında herhangi bir değişiklik görüp görmedikleri sorulduğunda şu yanıtlarla karşılaşılmıştır:

A. Terapötik Temas uygulamanın benim daha sakin olmama sebep olduğunu düşünüyorum; bu yüzden, farklı davranıyorum. Fakat gerçek değerinden az tepki vermiyorum. Bu daha çok duygularımın ve düşüncelerimin odaklı olduğunu ve dolayısıyla daha bütünleşmiş olduğu anlamına geliyor.

B. Normalden tamamen farklı tepki veriyorum. Daha şefkatli ve daha düşünceli. Uyanık. Fikirler kolaylıkla bütünleşiyor.

C. Öncekinden daha az uyarıcı yanıtlar tarzında tepki verme eğilimindeyim. Duygularımla daha çok ilgilenmeye çalışıyorum; bunun kendimin daha fazla farkına varmanın önemli bir kısmı olduğuna inanıyorum.

D. Normalden tamamen farklı bir şekilde tepki veriyorum ve bu değişmiş duygusal yanıtı sevdiğimin farkındayım. Ancak bunu tarif edecek en uygun ifadeleri bulmak çok zor. Belki sürpriz bittiğinde kendimi sözel olarak daha iyi ifade edebileceğim.

E. Durumlara karşı açıklanamayan bir şekilde artmış hassasiyet. Birçok telepatik durum. Özellikle, arkadaşlarının acı duyduğu problemlerine karşı yüksek hassasiyet. Bu, yardım edebileceğim konusunda güçlü ve ısrarlı bir hisle birlikte oluşuyor.

Değerlendirici ve bilişsel süreçlerdeki önemli değişiklikler hakkında sorular sorulduğunda, birçoğu daha odaklı bir dikkat, sezgisel incelemede artış, şimdiye karşı ilgi ve doğrudan eylem yanıtları vermiştir:

A. Aslında şifa süreci sırasında böyle düşünmüyorum. Ancak, yaşam durumlarımda kesinlikle bilişsel değişiklikler yaşıyorum, bu belki de hem Terapötik Temas yöntemini, hem de meditasyonu düzenli olarak uyguladığım içindir.

B. Bazen hastaların durumları hakkında izlenimler, zihnimde tamamen oluşmuş düşünceler olarak o anda beliriyor. Hiçbir yerden gelmiyormuş gibiler; yani o anda içinde bulunduğum durumla ilgili değiller ve üstelik kontrol ettiğimde hastalar tarafından da teyit ediliyor. Sormak uygun olduğunda, düzenli olarak bu izlenimleri kontrol ediyorum. O anda benim mantıklı zihnime o kadar anlamsız geliyorlar ki.

C. Dikkatimin neyle ilgili olduğunun şimdi keskin bir şekilde farkındayım. Düşünce süreçleri daha az otomatik ve daha bilinçli bir şekilde yönelmiş görünüyor.

D. Değerlendirici ve bilişsel inceleme hızım arttı; daha fazla bilgi kavrayabiliyorum. Değerlendirmelerimin mantığı her zaman ayırt edilebilir değil (ve değerlendirmeler doğru çıktığında beni şaşırtıyorlar!). Düşünce süreçlerimin niteliği yenilenmiş bir hassasiyet kazandı.

E. (Terapötik Temas uygulamamın) deneyimlerini içselleştirebilirsem, değerlendirmelerimin mantığı benim normal düşünme tarzımdan bambaşka bir çerçeveden gelmektedir.

F. Benim değerlendirici incelememi, belki de aynı zamanda bilişsel incelememi, önemli bir şekilde etkileyen yüksek oranda telepatik bilgi oluşuyor.

G. Hissettiklerime inanıyorum ve ona göre davranıyorum.

Peper ve Ancoli, beyinle ilgili analizlere dayanarak, Terapötik Temasa “şifacı bir meditasyon” demiştir. Bu yüzden, Terapötik Temas uygulamasında zaman duygusundaki değişiklikler sorulduğunda yanıtların, meditasyon üzerine klasik incelemelerde bildirilen yanıtlara benzerlikler göstermesi ilgi çekicidir.

A. Terapötik Temas sırasında zaman duygum yavaşlıyor gibi. Aslında şifa sürecine kendimi verdiğimde kesin zaman algımı kaybediyorum.

B. Zaman konu dışı görünüyor; genelde zamanın geçtiğini düşünmüyorum.

C. Şu an genişliyor ve zaman yavaşlıyor.

D. Zaman bir etken değil; yani lineer zaman. Genelde aceleci biriyim, fakat Terapötik Dokunuşu uygularken hem kendi fiziksel hareketlerimin hem de algılarımın hızı belirgin bir şekilde yavaşlıyor.

E. Zaman “farklı.”

F. Zaman yokmuş gibi geliyor; yani şimdi ve buradaki olayların, hasta ile aramdaki deneyimin farkında olmama rağmen, zamanın geçtiğinin farkına varmıyorum. Hatta, zannedersem zaman yavaşlıyor.

G. Zamanın önemi veya anlamı yok gibi. Sadece zamanın geçişini takip etmiyorum; dikkat etmek istediğim o kadar çok başka şeyler var ki.

H. Zaman yavaşlıyor; ancak aslında bir şekilde yavaştan ziyade sıvı gibi. Benim keskin bir şekilde farkında olduğum şimdi ve yeni olan.

Yukarıda görüldüğü gibi, şifacının aslında nasıl iyileştirdiği bilinmemektedir; çoğu şifacı içlerinde bir tür “iç manevranın” oluştuğunu hissetmektedir. Bu her ne olursa olsun, soru halen aynıdır: Deneyimden nasıl anlam elde edilmektedir?

A. Dinliyorum. Bir seviyede anlam içte derinde oluşuyor, bazen bilinçli bir şekilde, fakat yine de net, anlaşılır ve genellikle de doğru bir şekilde. Başka bir seviyede, önümdeki probleme, enerji akışının modelleriyle ilgili ellerimle veya ellerim sayesinde algıladığım bilgiyi birleştirmek ve anlaşılır kılmak üzere önceki deneyimlerimi ve eğitimimi getiriyorum.

B. Bana, benden geçerek ne olduğuna, hastanın tepkisine ve aramızdaki etkileşime karşı hassas olmaya çalışıyorum.

C. Zihnimde tabiri caizse, gerekli olan şifa niyeti ile ilgili olan bir içsel diyalogun farkındayım, buna kendimi hassaslaştırıyorum ve işaretlerini çok dikkatlice “dinliyorum.”

Son senelerde yukarıda ele alınan bu gibi anket ve görüşmelere verilen yanıtlar üzerinde sıklıkla düşündüm. İyileştirici ve yaratıcı eylem arasındaki anlamlı benzerlikler beni etkiledi. Bu varsayımın tam bir analizi başka bir yazıyı gerektirir; ancak okuyucu belki de böyle bir yazının oluşturacağı ana hatları, Marie Dellas ve Eugene Gauer’in gerçekten yaratıcı olan bireyin iyi bilinen profilinin kısa bir incelemesinden çıkarabilir.

Dellas ve Gauer, yaratıcı bireyin arayışının içe yönelik, bastırılmış gereksinim ve arzuların sembolik ifadesinin izin verdiği şekilde olduğunu belirtir. Yaratıcı kişiler mantığın resmi sınırlarıyla engellenmez. Birçok farklı düşünceyi değerlendirmeye açıktırlar. Kendilerine çok geniş deneyim çeşitliliği konusunda izin verirler ve böylece bilinçdışının dinamizmi ile anlamlı bir temas kurarlar. Yaratıcılıklarının bir işareti, bütün bunları bilinçli zihinle birleştirebilmeleri ve yeni ifade şekillerini ortaya çıkarabilmeleridir. Onların, duyguyu yaşamaya karşı bir açıklığı vardır ve bu deneyimlere hassas bir şekilde uydurulmuş bir farkındalık getirirler. Özün, problemlerin sezgisel yanıtlarını bilince aktarmasına izin verirler. Algısal farkındalıklarını yükseltmek için fırsatlar ararlar. Anlam belirsizliğini kabullenme yetenekleri vardır; yeni sınırları aktif bir şekilde arar ve önceden ortaya atılmış fikirlerle kısıtlanmazlar.

Bizim Batılı bilimsel metodolojilerimiz, şifa eylemi ve yaratıcılık eylemi arasındaki yakın nedensel bağıntının varsayımının kanıtlanmasının olası beklentilerin ötesinde olduğunda ısrar eder. Bu resmi bir araştırma tasarımına uyularak gerçekleştirilebilir; yani tanınmış yaratıcı kişilerin, örnek şifacı kişilerle aynı sorulara cevap vermesi sağlanabilir ve sonrasında da yanıtların karşılaştırılmasının istatistiksel bir analiz yapılabilir. Belki bu başka bir zamanda yapılacaktır. Ancak, ben şimdilik, her ikisi de özün yüksek düzeyde ortaya çıkışına dayanan, yaratıcı eylem ve şifa eyleminin esas niteliklerinin görünürdeki yakın uyumu konusunda kendi izlenimimi sunuyorum.

Geçmişteki olgun toplumlar, yaratıcı fertlerini tanımış, onurlandırmış ve onları kopyalamaya çalışmıştır. Belki de gelecekte toplum, bana göre insancıl eylemler arasında en insancıl olanını, başkalarına yardım veya şifa vermeyi destekleyen kişileri, benzer içsel bir deneyimin beklediğini kabul edecektir.

Kaynak Kitap: Ruhsal Şifa

Derleyen: Dora Kunz

Ege Meta Yayınları

www.therapeutictouch.org

   
       

Sayfa başı