anasayfa hakkimizda linkler iletisim
   
   
   
SİTE PLANI
Şifa Nedir
Bireysel Hizmetler
Uygulamalar & Teknikler
Eğitimler
Psişik Korunma
Aura ve Enerji Alanı
Tamamlayıcı Yöntemler
Ruhsal Şifacılar
Yazılar
Kitaplar
 
 
 
   

GEÇMİŞ YAŞAM ARAŞTIRMALARI

 

Hans Tendam

 

Bugün bahsedeceğim şey regresyon deneyimlerine dayalı. Regresyonların birçoğu bir şey bulmak için değil bir şeyi çözmek için yapılıyor. Ama tabi ki insanları şifalandırıyorsan bir şeyleri de bulmak lazım. Bizim regresyonla çalıştığımız insanlar da problemleri olan ancak normal tıbbi tedaviyle çözüm bulamamış veya tıbbi tedavilere direnci olan insanlardır.

Regresyona gelen kişiyi dinlerken ve geçmiş yaşamlarını incelerken onun hayatında yıllardır tekrarlanıp duran birtakım kalıpları veya çok enteresan yaşam deneyimlerini ve o deneyimlerin bu günkü hayata olan etkilerini görüyorsunuz.

Mesela ölüm korkusu ile gelen erkek danışan, kadın olduğu ve doğum yaparken çocuk çıkmadığı için öldüğü bir hayata gidiyor. Oturduğu sandalyede veya yatakta ah ah ah diye bağırırken psişesinde geçmişten getirdiği korku ve benzeri duyguların enerjisini salıveriyor. Böylece tekrar tekrar hissettiği ve belki de birkaç hayattır yaşadığı ölüm korkusundan özgürleşmiş oluyor. Bu arada seansı izleyen bütün kadınlar da ona bakarken şimdi bizi anladın değil mi dercesine gülümsüyorlar.

Peki, biz bunun nasıl işlediğini şimdi biliyor muyuz? Tam olarak, kesin olarak bilmiyoruz. Dolayısıyla birtakım şeylerin nasıl olduğunu tam olarak söyleyemem. Ama tek bir şey söyleyebilirim ki dinlerin bu konudaki yaklaşımı çok fazla katı, çok fazla standart ve yanlış yorumlar içermekte.

 

Geçmiş Yaşam Regresyonu Nasıl Keşfedildi?

Literatürde karşılaştığım en eskisi regresyon kayıtları, 1888 de uluslararası bir spritüel konferansta bu konuda bildiri sunmuş olan İspanyol Colavida’ya ait. En eski regresyon çalışmaları yaşın regrese olması yani kişinin çocukluğuna geriletilmesidir. Mesela bir kişi beş yaşına regrese olduğunda beş yaşındaki bir çocuk sesiyle konuşur. Beş yaşına geriletilen insana, beş yaşından sonra olan bir şey sorulduğunda cevap veremiyor çünkü bilmiyor. Bu yaş geriletme regresyonu sırasında bir kadın vardı. Kadını 10 yaşına gerilettik ve televizyon seyrediyor musun diye sorduk. Televizyonun ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. 

Yaş geriletme çalışmalarını yapan kişiler, peki doğumdan önceye geriletirsek ne olur acaba diyorlar ve deneklerinden hiçbir veri alamıyorlar ancak doğumdan 3, 4 veya 5 yıl geriye saydıklarında denekler kendini birdenbire bir ölüm deneyiminde buluyor. Bunu ilk kaydeden ve saklayan ise Albert de Rochas (1837-1914). de Rochas Paris’teki askeri mühendislikten 1888’de emekli olup regresyon çalışmalarına devam ediyor. 1911’de yayınlanan kitabı geçmiş yaşamları anlatıyor.  Ne bulduğuna tekrar döneceğiz ancak de Rochas manyetik pas yaparak çalışıp transı başlatıyordu ve bu çalışmaların terapiyle hiç ilgisi yoktu.

Amerikan bir hipnozcu olan Ralph Rossi ise sahnede hipnozla gösteriler yapıyordu. Askerler için bir akşam gösterisinde hipnotist olarak gönüllü oldu. Başka bir hipnotistin gösterisini izlerken hipnoz altındaki kişilerin sahnedeki regresyonlarını gördü. Bunun üzerine hipnotiste, peki doğumdan önceye gidersen ne olur dedi. Hipnotist omzunu silkti ve %90 oranında geçmiş yaşamlara gidiliyor dedi. İstemediği için mi, cesaret edemediği için mi bilmiyorum ama bununla ilgili bir yayın yapmadı ama aslında o, kolektif bilinci keşfetti. Bunu özellikle vurguluyorum, o zaman geçmiş yaşamlarla ilgili hiçbir kitap yoktu ama uygulama yapan hipnotist için bu çok bilinen bir bilgiydi. Ben şunu derim ki derine inilen her türlü terapide geçmiş yaşamlarla karşılaşıyorsunuz.

1942’de A.R. Martin geçmiş yaşamlara gidilen seanslarını anlattığı ilk kitabını yayınladı. Sanıyorum 200 kadar kitap basıldı ama 20 den azı satıldı. 1956’da Bridey Murphy’nin araştırmaları yayınlandı ve büyük bir etki yarattı. Geçmiş yaşam seanslarının gerçekliğiyle ilgili yaptığı titiz çalışmalar aynı zamanda geçmişe giden insanlardan çok fazla duygu salınmasına neden oluyordu. Kitabını okuyan birçok bilim adamı ise bütün bunların olamayacağını iddia edip karaladılar.

Bir noktada insanlar geçmiş yaşam regresyonunun bir şifalanma olacağını fark ettiler. Bunu ilk tanımlayan kitap ise L. Ron Hubbard  tarafından yazılan scientology. O yıllarda meşhur bir İngiliz psikiyatrist, birçok psikiyatrik vakanın cinsel dürtüleri bastırmaktan değil geçmiş yaşam travmasından kaynaklandığını söyledi. Ama bununla ilgili terapi edici bir süreç yoktu. Yalnız scientology’nin süreçleri çok mekanik, çok katıydı. Yani temelde aynı deneyimi hiçbir şey hissetmeyene kadar tekrar, tekrar, tekrar yaşatmaktı. Sanırım hipnoterapistler bunu dürtüsel duyarsızlaştırma diye adlandırıyorlar.

Geçmiş yaşam regresyonu da yapan ilk psikoterapist Dr. Denys Kelsey. Kelsey’in gizli bir silahı vardı, duru görü sahibi olan karısı Joan Grant. Joan Grant daha sonra kendi geçmiş yaşamlarıyla ilgili birçok kitap da yazdı. Kelsey danışanla çalışırken karısı da orada bulunuyor ve şurada bir şey var, şuraya bak, mesela savaş sırasında bir şey olmuş gibi bilgiler veriyordu. Birkaç sene sonra artık karısına ihtiyacı kalmadı çünkü regresyonu nasıl indükte edeceğini ve yapacağını biliyordu. Dedi ki, daha önce 2-3 yılda yaptığımı 10-11 seansta yapabiliyorum ama onun meslektaşlarının ihtiyacı olan zaman hala 2-3 yıldı. Bugün ise aman tanrım 11 seans mı ne kadar uzun, ne kadar sıkıcı, ne kadar pahalı diyoruz.

İlk modern geçmiş yaşam psikoterapi kitabı ise Morris Netherton tarafından yazıldı. Her ne kadar bunu itiraf etmese de sanıyorum ki buna, scientologyde birtakım deneyimler yaşayarak başladı. Daha sonra scientology tekniklerini bırakıp daha fazla sağduyu kullanarak kendi terapi tekniğini geliştirdi ve çalışmalarını kitabında anlattı. Netherton’un kitabı hipnoz kullanmadan psikoterapi’yi anlatan ilk kitaptır. Doğru semptomlara odaklanırsanız trans doğal olarak gerçekleşir, bu nedenle hipnoza gerek kalmaz. Netherton hala yaşıyor ama artık uygulama yapmıyor, arada sırada workshoplar yapıyor.

Kaliforniya’da 1978 yılında Helen Wambach geçmiş yaşamlar ve doğmadan önceki evreler hakkında veri toplamak için çalışmaya başladı. Çok sayıda insan üzerinde istatistiksel analiz yapmak istedi. Süjelerini gazeteye “geçmiş yaşamlarınızı keşfetmek ister misiniz diye ilan vererek gelen gönüllülerden bulmuş oldu. Gönüllüleri hem 5 farklı geçmiş yaşama gönderdi. Hem de aynı insanları bu hayatlarına doğmadan hemen öncesine regrese etti. Böylece doğmadan önce hayatları için bir hazırlık yaptılar mı, seçim yaptılar mı bunları anlamak istiyordu. 1978 de çalışmalarını yayınlandı.

Çalıştığı 1500 kişiden %99’unun regresyonu vardı. Şunu fark etti ki grubunda ne kadar erkek veya kadın olursa olsun geçmiş hayatların %50’si kadın, %50‘si erkek olarak yaşanmıştı.

Bu insanlar doğum öncesine regrese olduklarında %90’ı geçmiş yaşama, %50’si de doğumdan önceki hazırlık evresine gitti.  %10 ise hiçbir deneyim yaşamadı. Daha sonra kişisel yönlendirme yapılırsa hiçbir deneyim yaşamayan % 10’un, %6’sı da regrese olabildi. %4’ü hiçbir şekilde regrese olmadı. Bunu şöyle açıkladı: Regrese olamayanların yarısı fena halde kontrolcü insanlar oldukları için sezgisel imajların gelmesini istemediler, diğer yarısı da çok korktular özellikle de ölümden korktukları için deneyime giremediler.

Albert de Rochas ise araştırmalarında ölüm ve yeniden doğum arasında 2,5- 3- 4 yıl kadar süre olduğunu buldu. Çoğunlukla da aynı cinsiyette doğuyorlardı.  Hayatlar arasında da ya uykudaydılar, ya hiçbir algıları yoktu, ya da çok belirsizdi. Yeniden doğdukları yer daha önce öldükleri yerden çok uzaklarda değildi. O zamanların en ezoterik grubu olan teozofistler, iki hayat arasında birçok asır geçiyor diyorlardı. Bu nedenle, de Rochas’ın sonuçlarını beğenmediler ama Ian Stevenson’un verileri de, de Rochas’ın verileriyle hemen hemen aynıydı. Stevenson, konuşmaya başladıktan hemen sonra geçmiş hayatlarını anlatan çocukları bulup kaydederek saha çalışmaları yaptı.

Wambach ise hayatlar arası sürenin 10 yıllarla ölçüldüğünü, ortalamasının da 55 yıl olduğunu buldu. Ve çok daha geriye mesela birkaç bin yıl geriye gidildiğinde hayatlar arasındaki süre daha da uzundu. Genelde insanlar hayatlar arasında kendilerinin farkındalardı. Çoğunlukla ebeveynlerini seçiyorlardı. Çoğunlukla bir hayat planları vardı. Bu da tabi şu anlama geliyor, öldükleri yer bir yer ama doğdukları yer dünyada herhangi bir yer olabilir yani onların seçimine kalmıştı.

Bizler de regresyon terapisine gelen insanlar arasında farklı şeyler buluyoruz. Mesela bazı insanlar öldükten sonra duygusal bir karanlıkta, kabus gibi bir zihinsel durumda kalabiliyorlar. Dolayısıyla öldükleri zaman şuur olarak uyumuyorlar ama tamamen uyanık da değiller, rüya denilen halde kalıyorlar. Ve kendileri yeniden doğmaya karar verseler ya da karar verecek kadar farkında olsalar bile bunu duygusallıkla yapıyorlar.

 

Yeniden Doğma İsteği!

Mesela bir önceki hayatında açlık çekmişse, bu nedenle çok mutsuz ve zayıf bir şekilde ölmüşse, tekrar hayata gelirken tek istediği zengin bir aile ve sıcak bir eve doğmak oluyor. Bulduğu ilk zengin veya bulduğu sıcak ev sunacak ilk aileye doğuyor. Yani aslında ebeveynlerini seçmiyor da dürtüsel satın alma gibi bir güdüyle bir önceki hayatta bulamadıkları koşullara doğuyor. Bunu özellikle kadınlar yapıyor. Dolayısıyla ölmeden önceki zihinsel durumlarıyla aynı şeyi tekrarlıyorlar. Ya bir sonraki hayatlarında kendi problemlerini daha da kötüleştiriyorlar ya da çok güçsüzdüm şimdi güçlü olmak istiyorum diyerek tam zıddına sıçrıyorlar.

Örneğin bizim bumerang karma dediğimiz bir kadın var. Peş peşe hayatlarda zıtlıklar arasında gidip geliyor ve çok komik örnekler veriyor. Geçmiş hayatında bütün gücün erkeklerde olduğu bir kabilede yaşıyor ve kadınların hiç gücü yok. Güçlü erkeklerin birkaç tane karısı olabiliyor. Ama bizim danışanımız şaşkın, zayıf, ufak tefek bir erkek, bu nedenle bütün hayatı boyunca hiç karısı olmuyor. Bir karım olmalı, karı istiyorum düşünceleriyle ölüyor ve bir sonraki hayatında yine kabileye doğuyor, bir karısı oluyor ama çok güçlü ve hükmeden bir kadın, kendisi ise hala zayıf bir adam. Bir sonraki hayatında hem kadın istiyor hem de kendisinin güçlü olmasını istiyor. Bu sefer kabilede çok güçlü bir adam oluyor, içiyor, içtiği zaman da karısını öldürüyor. Bir sonraki hayatında yine kabilede doğuyor, kabilelerden kadın kaçırarak 6 tane karısı oluyor. Kadınlar da sürekli birbirleriyle kavga ediyor. Bir sonraki hayatında yalnız olmak istiyorum diye karar veriyor. Birçok kişi bu kadar aptal değil ama bir ekstremden başka bir ekstreme geçmek çok sık görülüyor.

Mesela bir hayatta çok güçsüzsünüz diyelim diğer insanların sizi domine etmesinin acısını çekiyorsunuz. Bir sonraki hayatta siz güçlü oluyorsunuz ve bu sefer siz başka insanlara acı çektiriyorsunuz. Öldüğünüzde ise aman Allah’ım bu böyle olmamalı diyorsunuz. Dolayısıyla 3. Hayatınızda o kadar güçlü değilsiniz ama güçsüz de değilsiniz yani bir dengeyi buluyorsunuz. Buna üçlü seri ya da üçayak deniyor. Çabuk öğrenenlerde bu çok sık oluyor.

Çabuk öğrenenler bir hayatlarında bir ekstremdelerse çabucak öğrendikleri için 2. hayatlarında dengeyi bulabiliyorlar. Ama güç ve güçsüzlük konusu birçok hayatlar alabilir. Bazı ustaların dedikleri gibi bütün ruhlar yavaş öğrenir. Peki, nasıl oluyor da iki hayat arasında geçen zamanla ilgili farklı veriler buluyoruz.  Bunun öncelikli nedeni farklı vakalarda farklı süreçlerin işlemesi.

Bir hayatla, diğer hayat arasındaki benzerlik ya da durum, iki hayat arasındaki farkındalık seviyesine bağlıdır. Mesela iki hayat arasında birçok kişi uyanıyor ve hayatta olduklarından daha çok kendilerinin farkında olabiliyorlar. Işığı ve netliği deneyimliyorlar. Diğer insanlarla karşılaşıp hayatlarını gözden geçiriyorlar. Bu değerlendirme ve tatil zamanından sonra bir sonraki hayatları için hazırlanıyorlar. Diyelim ki ortalama 50 yıl ama bu arayla ilgili de çok geniş bir skala var.

Bazı insanlar, özellikle genç ölmüş olanlar çok hızlı bir şekilde dünyaya geri gidiyorlar. Bazıları ise hemen geri gitmek istemiyorum, bu sefer daha uzun bir tatil alacağım diyor ki asırlar boyunca da kalabilirler.

Spektrumun diğer ucunda ise tamamen uyuyan insanlar var. Etrafta şaşkın şaşkın dolaşıyorlar ve ortada olan, karşılarına ilk çıkan hamile kadındaki cenine giriyorlar. Eğer hayatlarını planlayacak uyanıklıkta olsalardı acaba o kadınların anneleri olmasını ister miydiler? Çünkü anne olarak seçtiği anda o annenin derin enerjetik dinamikleriyle, bir yerde karmasıyla da, o anneyi seçen ve kardeşi olacak varlıklarla da ilişkiye girmiş oluyorlar.

Bazı insanlar da öldükten hayal aleminde, rüya aleminde olup son derece duygusal bir durumda kalıyorlar. Bunların da farklı açıklamaları var.

Mesela de Rochas, süjelerini tam anlamıyla sokaktan topladı. Sokaklarda yaşayan çocuklara 5 sentlik çorba ve sıcak bir yerde 2 saat geçirmeyi vaat etti. Bu çocukların çoğu geçmiş hayatlarını hatırlıyordu çünkü hiçbir değerlendirme süreci geçirmemişler ve çok çabuk geri gelmişler. Ben hiç 200 yıl kadar önceki geçmiş yaşamından bahseden bir çocuk hatırlamıyorum. Eğer spontane anılar varsa bu, hayatının çok daha ileri zamanında ortaya çıkıyor. Wambach’ın süjeleri ise kolej öğrencileriydi, onlar zaten ruhsallıkla ve reenkarnasyonla ilgilenen kişilerdi. Diyelim ki burada 30 kere yaşadınız tabi ki reenkarnasyonla ilgilenmeniz çok doğal bir şey. Ama bu hayat sizin bu dünyadaki ilk ya da ikinci hayatınız ise reenkarnasyon sizin için bir anlam ifade etmeyecektir.

 

Hans Tendam’ın 14 Aralık 2012’de Bilyay Vakfında verdiği konferanstan özetleyen Fadime Çelik

 

   
       

Sayfa başı